Türk Alman Yardım Sevenler Derneği’nin Eğitime Katkı gecesine katılmak üzere gittiğim Almanya’daki 4. günümde yıllar sonra yeniden yolum Frankfurt’a düştü. 2000’li yılların başlarında Frankfurt’ta unutamadığım çok kötü bir anım gözümde canlandı. 2003 ya da 2004 yılında Ali İnan ile birlikte Almanya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Fransa gibi birbirine yakın ülkeleri gezmiş köylerinde kasabalarında büyük şehirlerinde çekimler yapmıştık. Gezimizin son günlerinde yolumuz Frankfurt’a düştü. Bir Türk lokantasında kapının önünde yemek yerken aniden yağmur yağmaya başlayınca, içeri geçmiştik. Sadece bir dakika sonra, dizimin dibindeki sandalyede bulunan kamera çantamı almaya gittiğimde yok olmuştu. Bir dakika içinde, orada hırsızın olması imkansızdı. Muhtemelen, lokantanın garsonlarından biri ya da bir müşteri çantayı çalmıştı. Çantanın içinde, Mehmet Özler’in yeni aldığı ve benim ilk kez Almanya’da kullandığım sıfır kamera, çok güzel bir fotoğraf makinesi, cüzdanım, yaklaşık 10 saatlik çekimlerimin olduğu mini kasetler ve daha da önemlisi pasaportum vardı. Dizlerimin bağı çözülmüş, Türk lokantasının olduğu cadde ve sokaklardaki çöplerde çantamı aramaya başlamıştım. Belki, cüzdan ile kameraya alırlar pasaportum ile çekimleri yaptığım mini kasetleri bulurum umudundaydım. Ama, hiçbirini bulamadan Frankfurt polisine gittik. İki saat kadar polis merkezinde ifademizi verdik, pasaportumuzun çalındığını bildirdik. Bir gün sonra da Ali İnan ile birlikte T.C. Essen konsolosluğuna giderek pasaportumun çalındığını ve Almanya’dan Türkiye’de gidebilmek için bir belge almak için başvuruda bulundum. Başkonsolosluğun önünde inanılmaz bir kuyruk vardı. Türkiye’ye dönüş uçağımın saati yaklaşmış, o uçağa yetişmem imkansız diye düşünürken o dönemde Başbakan Yardımcısı olan Karabüklü hemşehrimiz Mehmet Ali Şahin’i arayarak başıma gelen olayı anlattım ve T.C. Essen Başkonsolosluğu önünde kuyrukta beklediğimi belirttim. Değerli büyüğümüz Mehmet Ali Şahin “Ben ilgileniyorum Mehmet geçmiş olsun” dedi. Birkaç dakika sonra, konsolosluk görevlileri o uzun kuyrukta beni bularak dönemin Başkonsolosunun yanına getirdiler. Son derece zarif bir beyefendi olan Başkonsolos Ahmet Akarçay “iyi ki, Frankfurt’ta polise gitmişsiniz. Bu belgeler işimizi çok kolaylaştıracak, birkaç dakika içinde sizi buradan çıkış belgesi ile göndeririz” dedi. Gerçekten de öyle oldu. Çıkış belgemizi aldık ve doğru Düsseldorf havaalanına giderek, ülkemize dönmüştüm. Bir daha, bu Frankfurt’a gelmem diye düşünürken, geçtiğimiz günlerde T.C. Ziraat Bankası’nın Frankfurt’ta üst düzey yetkilisinin Karabüklü olduğunu öğrenince kendisi ile irtibata geçmiş ve ilk Almanya’ya gelişimde ziyaret edeceğimi söylemiştim. Sözümde durdum ve Karabüklü hemşehrimiz, çok değerli kardeşimiz İlhan Yeniaydın’ı ziyaret ettim. Ailesi ile birlikte BRTV’yi izlediklerini, uzun yıllardan bu yana BRTV ve bizi yakından takip ettiğini belirtmesi bizi mutlu etti. İlhan kardeşimiz ile samimi bir görüşme yaptık ve fırsat bulabildiği takdirde Aralık ayında Almanya’da Gelsenkirchen şehrinde yapılacak Karabüklüler Gecesi’ne katılmayı arzu ettiğini belirtti. Hep söylüyoruz, Karabük lobisi, Karabük lobisi diye ama Karabüklülerin nerede ne iş yaptıklarından haberimiz olmuyor. Biz, BRTV olarak elimizden geldiğince Türkiye ya da Avrupa’nın, Dünyanın neresinde Karabüklü varsa bulduğumuzda kendilerini kamuoyuna tanıtmaya çalışıyoruz. İlhan kardeşimiz ile bir röportaj yapamadık çünkü bankanın kendine göre kuralları vardı ve saygı duyduk. Ama, şunu belirtebilirim ilhan Yeniaydın adını önümüzdeki dönemde bankacılık ya da daha önemli sektörlerde duyacağız.
20 küsür yıl önce dizlerimin bağının çözüldüğü Frankfurt’ta kısa bir şehir turu yaptıktan ve bir meydanda hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra Avrupa’nın finans merkezi olan ve yine Avrupa’nın en uzun binalarının olduğu bu şehirden ayrıldım.
Almanya izlenimlerimizin bir sonraki bölümünde, Almanya’daki değerli iş insanlarımızın başarı öykülerini yazacağım.

YORUMLAR