WhatsApp Hattı:
Frekans Bilgileri: TÜRKSAT 4A Frekans:12265 Polarizasyon:Vertical(Dikey) Sembol Rate 27500 FEC: 5/6
SON DAKİKA

KUZYAKAHACILAR’A AİT BELGELERDE VAKIFLAR VE TARİKATLAR-I

Bu haber 13 Temmuz 2013 - 12:06 'de eklendi ve 16.132 kez görüntülendi.

KUZYAKAHACILAR’A AİT BELGELERDE VAKIFLAR VE TARİKATLAR-I

Köyüm Kuzyaka Hacılar’a ait onlarca makale yazdım.

Şu son günlerde de özellikle kardeşim Vural’ın, değerli kardeşim Ziya Ünsal’ın ve köy ihtiyar heyetinden bazı dostlarımın ısrarla bir kitap yazmamı istemelerine karşın ne yazık ki o cesareti kendimde bulamadım. Zira rahatsızım…

*

Bu makalelerin bir kısmı duyumlara diğerleri ise belgelere dayanıyordu.

Şimdi yeni elde ettiğim bazı kaynaklardan alıntılar yaparak tamamen belgelere dayalı bir yazı dizisi yapmak istiyorum ama yine de yorumlara başvurmak gerekiyor.

*

Safranbolu, Karabük ve köylerinde birçok vakfın bulunduğu biliniyor.

Bu vakıfların adlarını Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarından elde etmek olası ama ne yazık ki Osmanlıca bilmek gerekiyor gerekli araştırmaları yapabilmek için.

 

Bu konuda ben de değerli dostum ve ağabeyim rahmetli Hulusi Yazıcıoğlu’nun çok değerli  “Safranbolu Tarihine Ait Belgeler Ve Kaynaklar” adlı yapıtından yararlanıyorum.

*

Bu eserin “Safranbolu’daki Vakıflar” adlı 3. Bölümünde öncelikle şöyle bir bilgi va rdır.

O bilgiyi yazmadan önce benim birçok makalemde ve şiirimde DÖRTDİVAN sözcüğünü kullandığımı sanırım anımsarsınız.  

Şimdi öncelikle yukarıda sözünü ettiğim yapıttan yararlanarak bu konuya açıklık getirelim.

*

Hulusi Yazıcıoğlu diyorki: (Sayfa:56)

*

“Bazı vakıflarda ‘divan’ sözcüğü geçmektedir.

Bilindiği gibi Selçuklulardan bu yana birkaç köy ‘timar’ olarak bir sipahiye verilmekte ve bu sipahi bu köylerin arazisinin ekilip biçilmesini sağlamak, savaşlar sırasında bu köylerden seçilen ve ‘cebeli’ denilen asker yetiştirerek, sefere çıkıldığında bunlarla birlikte sancakbeyinin emrine girmekle yükümlü olmaktadır. İşte ‘divan’ bir sipahinin gözetiminde bulunan köyler topluluğudur ve onun oturduğu köyün adıyla anılmaktadır.

Listede bunlardan KUZYAKA, Kılavuzlar,Yörük, Memikli, Sabuncular, Yukarıkızılcaviran, Sine ve Doğanşah divanlarının adlarının geçtiği bir çok divan bulunmaktadır.

Bu açıklamadan bu köylerin ‘divanbaşı’ yani sipahinin oturduğu merkez köyler oldukları anlaşılmaktadır.”

 *

 KUZYAKA DİVANININ EKONOMİK YAPISI VE SİPAHİ KONAĞI

 

1-Demek ki Kuzyaka Divanı kayıtlarda ve en başta bulunuyor.

2-Köyde bir sipahi konağının olması gerekiyor.

3-Köyün ya da divanın ekonomik gücü ve üretimi bugün büyük köy dediğimiz birçok köyden daha iyi durumdaymış.

 

şimdi bu sorulara yanıt aramaya çalışalım:

 

Kuzyaka’nın ekonomik yapısı diğer köylere göre çok iyi olduğu kaynaklardan anlaşılıyor. Ancak bu zenginliğin nerden ve nasıl sağlandığı konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz.

Kuzyaka divanının diğe divan ve köylerin yıllık ödedikleri vergilere bakarak zenginliğini anlayabiliyoruz.

 

Doç.Dr. Recep Karakaya, Yrd. Doç. İsmail Yücedağ ve Nazım Yılmaz’ın yazdıkları “Arşiv ve Belgelerde KARABÜK” adlı kitabın190. Sayfasında tarihi belli olmayan bir yıla ait birçok divan ve köylerin yıllık ödedikleri vergi listesi bulunmaktadır.

 

Buna göre: Ilbarıt: 6 250 guruş, Çerçen : 6 000 guruş, KUZYAKA DİVANI: 12 500 guruş, Bürnük: 1o.ooo guruş, Karıt:7 600 guruş, Kızılcaviran :8 000 guruş, Bostanbükü:: 4 000 guruş, Kılavuzlar : 8 500 guruş. Kapullu :12 500 guruş,  Bulak: 23 042 guruş. Yörük:14 950 guruş, Çavuşlar :4 369 guruş, Hacılarobası :8 080 guruş, Öğlebeli :1 822 guruş

Ve bizden az ödeyen daha birçok köy ve divan….

 

Göründüğü gibi bizim köyden daha fazla ödeyen Bulak ve Yörük köyleri bulunmaktadır. Gerek nüfus açısından gerekse Bulak’ın ünlü ustaları ile Yörük’ün İstanbul bağlantılarını göz önüne aldığımızda bizim köyün zenginlik kaynağı gerçekten incelenmeye değer bir konudur.

 

Kuzyaka divanının başında bulunan sipahi kimdi ve konağı hangisiydi bu aile köyden kim olabilir sorusuna yanıt aramak gerekiyor.

Mutlaka köyün en varlıklı ailesi olmalıydı.

 

Mollaahmetgil olabilir miydi diye düşünmeden edemiyorum ama hata yapmaktan da çekiniyorum.

 

Yörük köyü sipahisinin muazzam bir konağı vardır. Görmeyenler varsa gidip gezmelerini öneririm.

 

*

KÖYÜN ADI…

Şimdi de köyümüzün adının nereden geldiğine bakalım.

Ben daha önceki yazılarımda, köyümüzün merkez köy olması ve çok ünlü bir türbenin bulunması nedeniyle yakın köylülerin köyümüzde toplandıktan sonra Hacca gitmeleri nedeniyle bu adı aldığını yazmıştım.

Şimdi bunun bir başka boyutuna bakacağız.

*

Anadolu’ya gelen Türkmenler, gerek Selçuklular ve gerekse Osmanlılar tarafından küçük birimlere ayrılarak değişik yerlere yerleştirilmişlerdir.

Safranbolu ve yöresinde de aynı şey yaşanmıştır.

Konu hakkında geniş bilgi veren ve çok değişik kaynaklardan yararlanan araştırmacı-tarihçi Hulusi Yazıcıoğlu, iligili kaynaklardan köylerin adlarını incelemiştir.

*

Hulusi Yazıcıoğlu-Mustafa Al : SAFRANBOLU (Sayfa:31-32)

Buyurunuz köylerin adlarına, ve o adı veren toplulukların adlarına:

*

Aşağı Dana (Dana), Cebbar, Çavuşlar, Çerçen (Çerçi sözcüğünün sonuna farsça yan eki getirilerek yapılan çerçiler anlamındadır), Davutobası, Danişmend, Hacıhasan, Hacılarobası, Harmancık, Karacatepe (Karaca),  Karapınar, Kırıklar, Konarı, KUZYAKA HACILAR (Hacılar), Köseler…Ve diğerleri…

*

Demek ki biz HACILAR topluluğundan geliyoruz. Hacı adaylarının yola çıkmak için toplandıkları yer söylencesi bu belgeyle böylece ikinci dereceye düşmüş oluyor.

Hacılarobası da yine Hacı topluluğundan gelenlerin yerleştikleri yer anlamına geliyor. Bu konuda Yörük köyü tarihinde damgasın vuran 3 kardeş öyküsü çökmektedir. Bu konuyu daha önce de işledik, olanak bulursak ilerde yine işleriz. Kısaca şu özeti yapabiliriz:

1-Hacılarobası ile köyümüz HACILAR topluluğuna mensup olduklarından akrabalık bağı bulunmaktadır.

2- Yörük Köyü ile köyümüz arasında bölünmüş aileler vardır. Bizim sülale olan Çakmaksızoğlu ile Yörükte bulunan Çakmakgil aynı sülalenin insanlarıdır.

Mollaahmetgil’den Cemal Ünsal’ın eşi  Mualla yenge bunun canlı tanığıdır.

3-Onların bizim köy sınırları içinde tarlaları ve mülkleri vardır.

*

 

 

 

 

 

 

KUZYAKAHACILAR’A AİT BELGELER,VAKIFLAR VE TARİKATLAR-II

*

Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerinde Safranbolu, Karabük veEflani dahil olmak üzere 199 vakıf olduğu görülmektedir. (H.Yazıcıoğlu; Safranbolu Sayfa: 55-78)

*

Bu vakıfların içinde  Kuzyaka Divanına ait beş vakıf görünmektedir ki bu vakıfların ve kurucularının özellikleri gerçekten çok önemli ve özeldir.

Adı geçen vakıflar; (Kitaptaki sırasına göre:

*

90- Safranbolu kazasında Kuzyaka köyünde bulunan, ahaliden ve hayır sahiplerinden esseyid Hüseyin’in oğlu esseyid Abdurrahman’ın yapmış olduğu cami-i şerif vakfı.

*

91-Taraklı Borlu kazasın bağlı Kuzyaka divanında Lezvaklar mahallesinde bulunan Ebubekir Efendi cami-i şerif vakfı. (Lezvaklar adının nereden geldiği ya da neresinin olduğu bilinmemektedir. Navsaklar, Şarmanlı, Süfeyli olabilir mi acaba?…)

*

92-Taraklıborlu kazasına bağlı Kuzyaka köyünde şeyh Salih Hoca zaviyesi vakfı.

*

93-Safranbolu kazasında Kuzyakaköseler köyünde Helvacıoğlu İsmail Ağa tarafından yapılan cami-i şerif için adı geçen yaptıranın ikibin kuruş nakit para vakfı.

*

175- Safranbolu’ya bağlı Yukarıdana Kuzkaya köylerinde Eşrefzade zevcei mülhak vakfı.

 (Prof. Dr. Sayın Abdulkerim Abdulkadiroğlu’nun verdiği bilgiye göre Eşrefzade seyyid şeyh Hüseyin Efendi Safranbolulu olup İstanbul’da Hacı Evhad  tkkesi şeyhi ve Süleymaniye camisi vaizi iken 1693 yılında vefat etmiştir. Seyyid Hüseyin adıyla yazılmış ilahileri vardır.)

Not.: Kitapta Kuzkaya olarak alınan adın aslında Kuzyaka olması gerekir diye düşünüyorum. Zira az sonra yazacağım vakfiyede de aynı kişiden söz edilmektedir. Danaköylü dostlara sorduğumda Kuzkaya diye bir yerin olmadığını söylediler.

*

KUZYAKAHACILAR KÖYÜ CAMİSİ VAKFİYESİ

 

Kitabın yazarları: Prof. Dr. Abdulkerim  ABDULKADİROĞLU ile Ülkü (Ayan) ÖZSOY

 *

Sayfa: 26 VAKFİYYE : 3 (VGM Arşivi Defter. 745,s.372,S.133)

*

( Bu vakfiye yazısı ve imzalar kitapta üç sayfa yer almaktadır. Ben çok kısa bir bölümünü açıklamaya çalışarak buraya alıyorum.)

*

…… Za’feranborlu Kazasinda Kuzyaka nam karye ahalisinden Es-Seyyid Abdurrahman Efendi’nin bir kit’a vakfiyesidir.

 ….

 

…..Kuzyaka nam karye (köyü) ahalisinden olup Asitan-i aliyyede misafiren sakin sahibül-hayrat ve ragibü’l meberrat (istanbul’da misafir olarak bulunan hayır sahibi)  Abdurrahman Efendi ibnu es-seyyid Hüseyin Efendi……mülkümde bulunan emlakimdan  ÇERÇENALTI adıyla bilinen yerde bulunan Araç nehri üzerinde dört… ve bir oda ile döşemelerini de bulunduran BIR ADET DEGIRMENİMİ ve yine emlakimden ULUCA KÖPRÜBAŞI ALTINDA SOĞANLI NEHRİ üzerinde  ev, bir oda ve ahır ile müştemilatının gelirlerinden HER SENE DOKUZ KURUŞU Medine-i münevvereye, köyde yaptırdığım bina ile camide imam ve hatibe YİRMİ AKÇE, caminin aydınlatılması ve diğer giderleri için ONALTI AKÇE , müezzin ile hizmet gören kişilerine YİRMIALTI AKÇE, babam, anam ve ecdadım ve benim ruhlarımız için hatim indiren ALTI AKÇE ve ÜÇ AKÇE de öldügüm zaman üç ihlas ve bir yasin okuyan kişilere verilsin.

Bunun dışında cami ve değirmenin giderleri, bakim ve onarımından artanları da ile köyümde  misafir kalanlara…

…..

Bu vakıflarımın, hayatta oldukça ben masraflarını karsılarım, ölünce de eşim Fatma Hamide binti Mehmed mütevelliye oluna….

 *

(H.9 Recep 1230/ M.5 Haziran 1815)

*

Demek ki bu vakfiyeyi esseyyid Abdurrahman Efendi yapmış.

Esseyid Abdurrahman Efendi, Esseyid Hüseyin Efendi’nin oğludur.

İşin bir başka ilginç yönü şimdi karşımıza çıkıyor.

Peki seyyid ne demektir?

*

Seyyid (Arapça), İslam peygamberi Muhammed Mustafa‘nın kızı Fatıma‘dan olan torunları Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Rukiyye‘nin soyundan olduğuna inanılanlar genel olarak bu adla anılır. Hanımlar için “Seyyide” sıfatı kullanılır.

*

Sünniler arasında Hüseyin’in soyundan gelen Hüseyniler’e “Seyyid”,

Hasan’ın soyu’ndan gelen Hasaniler’e “Şerif” denir

 

Peki Kuzyaka Hacılar Köyünde peygamber sülalesinden gelen bu kişi kimdir?

*

“Kuzyakalı Eşrefzade seyyid şeyh Hüseyin Efendi İstanbul’da Hacı Evhad  tkkesi şeyhi ve Süleymaniye camisi vaizi iken 1693 yılında vefat etmiştir. Seyyid Hüseyin adıyla yazılmış ilahileri vardır.”

*

Böyle diyor Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu….

*

Süleymaniye Camisi vaizi olan esseyid Hüseyin Efendi aynı zamanda bir başka caminin de şeyhi görevini görüyor.

Peki, şeyh ne demektir?

*
     Şeyh rehber, kılavuz ve yol gösteren demektir. Şeyh  sırat-ı müstakimi (doğru yolu) gösteren, dalaletten hidayete sevkeden kişidir. Tarikatta seyr u sülûkunu (manevi yolculuğunu)  tamamlayıp irşada ehliyetli olan kişiler için kullanılır bir tabirdir.”

*

Demek ki esseyyid Hüseyin Efendi öğrenci yetiştiren bir şeyhtir?

*

Hacı Evhad Tekkesi Yedikule’de bulunan cami ve tekkedir.

Hambeliye Tarikatı’nın Sümbüliye koluna bağlı bir tekkedir burası ve Kuzyakalı bir kişi burada tarikat şeyhi olarak görev yapmakta ve aynı zamanda Süleymaniye Camisi’nin de vaizliğini yapmaktadır.

*

Oysa Safranbolu ve yöresi Kayı boyunun Karakeçili aşiretine mensupturlar ve Bektaşi geleneğini yaşamaktadırlar. Bu inançtan Hambeliye’ye geçiş nasıl olmuşturun ciddi olarak araştırılması gerekmektedir.

İlerde onu da yapmaya çalışacağız.

*

Burada kısaca yörenin yerleşimi hakkında da bilgi vermek gerekiyor.

Karakeçili aşireti Osmanlı Devletini kuran Kayı boyuna bağlıdırlar. Ortaasya’dan reisleri Ertuğrul Bey idaresinde Anadolu’ya gelen Kayı boyu ve Karakeçililer göçebe yaşayışını sürdürmüşlerdir.
Göçebe yaşamı sürdüren Türkmenlere “Yörük” denilmiştir. Yörük konar-göçer ve göçebe demektir.

*

Bu arada 16. Yüzyılda Safranbolu’da iki adet”Kayı”,  dört adet “Avşar” adı taşıyan köy olmasına karşın bugün sadece Karabük’te bir Kayı köyü olduğu görünmektedir

 

 

KUZYAKAHACILAR’A AİT BELGELER,VAKIFLAR VE TARİKATLAR-III

Safranbolu, Eflani  ve Karabük’e ait yüzlerce vakfiyenin içinde tekke ve zaviye sayısının üçü-beşi geçmediğini gördüm. Yakın yörede ise yok diyebilirim.

Ama Kuzyakahacılar köyünde bir zaviye vakfı bulunuyor.

İşin ilginç yönü de burada başlıyor ama bundan sonrası belgelere değil sadece yorumlara dayalı açıklamalar olacak. Gelecekte belgeler üstünde araştırma yapabilecek genç kuşaklar yetişince köyümüzden bu yazım onlara sadece bir giriş yapmaları için kaynak olacaktır.

*

ŞEYH SALİH HOCA ZAVİYESİ VAKFI

Bu Şeyh Salih Hoca köyümüzün türbesinde yatan ulu kişi midir?.

Zaviye ne demektir?.. Bu zaviye vakfını kim kurmuştur?

Neresindedir bu zaviye köyümüzün?

Bu ve benzeri bir sürü soru sormak durumundayız ama yanıt bulamıyoruz.

 

Şeyhin ne olduğunu bu yazımızın 2. Bölümünde açıklamıştım.

Şimdi de zaviyenin ne olduğunu öğrenmemiz gerekiyor.

“Osmanlı Devleti’nde belli bir mezhep içinde Tanrı’ya erişmek amacıyla değişik yöntemler arayan dini akımlar vardı ve bunlara tarikat deniliyordu. Bu tarikat üyeleri kurucularının uygun gördüğü şeklide çalışır ve onların düşünceleri doğrultusunda yaşamaya özen gösterirdi. İşte bu tarikat üyelerinin bir araya gelerek yaşadıkları ve dini toplantılar yaptıkları yerlerin büyüklerine tekke küçüklerine de zaviye adı verilirdi.

Tekkeler büyük yerlerde çok amaçlı binalardan oluşurdu.

Zaviyeler ise köylerde, yol kenarlarında ve tenhada yer alan çoğunlukla tek binadan oluşan yerlerdi. Ayrıca gelen geçenler ağırlanır ve onların kimlikleri tespit edilerek kayda geçirilirdi tekke ve zaviyelerde.

Burada eğitimin yanında sohbet ve zikir ayinleri yapılıyordu.

 

Yukarıda sorduğumuz diğer sorulara ne yazık ki yanıtımız yok.

O zaman yorumla bir yerlere varmamız gerekiyor.

Kuzyakahacılar köyünde yetişen bir esseyyid Hüseyin Efendi var. Hambeliye tarikatı şeyhidir…   Peygamber soyundandır…

Oğlu da aynen kendi yolundadır ve köy camisinin vakfiye sahibidir.

Ve aynı köyde aynı zaman içinde olup olmadığını bilmesek de bir tarikata ait zaviye vakfı var. Bunların birbirleriyle ilgilerinin olmadığını iddia etmek pek de akıllıca sayılmaz sanıyorum.

Bu durumda Şeyh Salih Hoca da aynı tarikatın bir mensubudur, diyebiliriz.

 

Bu arada yöremize en yakın iki ilde bulunan Halvetiye tarikatının büyük önderleri de bulunmaktadır. Bunlar: Bolu’da Hayreddin Tokadi ile Kastamonu’da bulunan Şaban-i Veli Kastamoni hazretleridir.

Bunun da ayrı bir etken olduğunu düşünerek ya da yorumlayarak bu inancımı doğruluyorum sanırım.

Bu zaviyenin yerini araştırmayı sonraki yazılarımıza bırakarak Halvetiye tarikatı hakkında kısaca bilgi vermeye çalışayım.

 

HALVETİYE TARİKATI

 

Tarikatın varlığı peygamberimize olduğu gibi Hazreti Ali’ye de dayandırılmaktadır.  Halvetin tarihi konusunda, bir çok mutasavvıfın kabul ettiği olay, Hz. Peygamber’in, bi’setten önce Hıra Mağarası’ndaki ibadeti ve yaşantısıdır. Bilindiği gibi Hz. Peygamber, vahye hazırlanış devresinde tam bir halvet hali yaşamaktaydı.

 

Halveti Tarikatınınn geçmişte, toplumumn gerek geniş halk kitlelerinin ve gerekse aydın kesimin ilgisini çekerek her devirde çok çabuk ve kolayca yayılmıştır. Hatta şanlı Osmanlı Padişahlarının başta Yavuz Sultan Selim olmak üzere onbeş tanesi Halveti’dir.  Yavuz Sultan Selim aynı zamanda Esseyid Hüseyin Efendi’nin şeyhi bulunduğu Sumbüliye kolundandır.Zikir şekilleri ve tüm özellikleri için Google ya da ansiklopedilere bakınız.

 

Bunun temel özelliklerinden birisi çoğunlukla kırk gün olarak inzivaya çekilmektir. Bunun somut bir örneğini çok önce yazmış ve yayınlamıştım ama burada bir kez daha yazayım.

Bunu bizzat dinlediğim için aynı ürpertiyi şimdi bile duyuyorum.

 

Nineannem (babaannem) yeni gelindir.  Ailenin en büyüğü Yanık İmam bir gün kendisini çağırır ve günün belli saatlerinde bir odanın kapısının önüne bir kap yemek, küçük bir parça ekmekle bir maşrapa su bırakmasını ister. Ve asla kapıyı açmamasını tembih eder. Nine annem denileni aynen yapar ama bir gün dayanamaz kapıyı azıcık aralar ve aklı başından gider. Zira odanın içi güvercin doludur ve bir daha o kapıya dokunmaz.

Kırk gün sonra dışarıya çıkan Yanık İmam: “Nasıl dinlemezsin sözümü… Ya beni boğsalardı orada ne yapardım” diye azarlamış kendisini.

 

Halvet halindeyken meydana gelen bu durumu yorumlamam olası değil ama, halvetiliğin temelinde bu tür söylentiler kaydedilmiştir. Örneğin İlk halveti şeyhlerinden birisi bir ağaç kovuğunda halvetini tamamlayıp dışarı çıkıp yürüdüğünde ağacın da ardından yürüdüğü anlatılır kaynaklarda….

 

KUZYAKAHACILAR’A AİT BELGELER,VAKIFLAR VE TARİKATLAR-IV

 

Konumuzu biraz da uzatarak buraya kadar getirdik. Bu aşamada bazı sorularımıza yanıt aramak durumundayız. Sırayla bakmaya çalışalın.

 

Safranbolu’ya bağlı Yukarıdana Kuzkaya (bize göre Kuzyaka) köylerinde Eşrefzade zevcei mülhak vakfı’nın olduğunu açıklamıştık.

Bu vakıf nerededir? Hacılar köyünde olup olmadığını bile bilemiyoruz. Çünkü köyümüzde bir cami vardır ve onu da vakfiye edenin künyesini yazmıştık.

Bu konuda yorum bile yapacak konumda değilim. Gün gelir de köyümüzden araştırmacılar çıkarsa Vakılar Genel Müdürlüğü arşivlerinden bunu araştırmaları gerekmektedir.

 

 

3-ŞEYH SALİH HOCA ZAVİYESİ VAKFİYESİ

 

Biz sadece Şeyh Salih Hoca’nın türbesini biliyoruz.

 

Şeyh Salih Hoca hazretleri kimdir?…

Bu konuda maalesef net bir bilgimiz yok. Zira tekke ve zaviyelerin şeyhleri Osmanlı Sarayı tarafından atanmaktadır.

 Kendisi Kuzyakalı mıdır yoksa başka bir yerden mi atanmıştır bilinmiyor. Aynı köyden olabileceği gibi başka yerlerden de olabileceği gözden ırak tutulmamalıdır.

Ayrıca şeyhliğin babadan oğla hatta torunlara geçtiği de görülmektedir.

 

Bu arada Osmanlı zamanında tekke ve zaviyelerin bina yapımları, yıllık giderleri, şeyh ve dervişlerin masrafları, gelip-geçen konuklar için harcananlar gibi tüm maddi durumlar devlet tarafından tespit edilmiş ve ödenek gönderilmiştir.

Daha sonraları da vakıflar kanalıyla yürütülen bu mali hesaplar yine saray tarafından yıllık olarak denetlenmeye devam edilmiştir.

Kısacası Şeyh Salih Hoca’nın nereli olduğunu şu aşamada bilemiyoruz.

 

Şimdi bir diğer soruya yanıt aramak durumundayız.

Zaviyenin yeri neresidir?..

Bu konuda ise şu aşamada bilimsel bir açıklama yapma olanağımız yok.

Bu durumda sadece yorumlarla bir yere varmaya çalışacağız ama bunun da sağlıklı ve doğru olduğunu iddia etmeyeceğiz.

 

Zaviyelerin özelliğini yazımızın başlarında anlatmaya çalışmıştık.

Zaviyeler küçük yerleşim birimlerinde yani köylerde kurulmaktadır.

Köyün dışında, anayol kıyılarında yer almaktadır.

Ağaçlıklı ve güzel mekanlar seçilmekte veya bulunan yer güzelleştirilmekte ve ağaçlandırılmaktadır.

Bu özelliklere sahip bir mekan köyümüzün neresinde var dersiniz?

 

Ben de çok düşündüm ve şu karara vardım ki bu yer olsa olsa şu anda köyevi yapılmakta olan yerdir. Çünkü şeyhler ile yakınları bulundukları zaviye ve tekkelerin bahçelerine gömülmektedirler.

 

Biz bu yeri eski mezarlık olarak bilirdik ama son inşaat zamanında her tarafının mezarlık olmadığı ancak birkaç kemik çıktığı görülmüştür.

 

Burada şu anda ayakta kalan dedemin babası ile annesinin mezarlarıdır. Dedem İbrahim Çavuş kendi dedesi Yanık İbrahim ile eşinin de o yakınlarda olduğunu anlatır ama yerini tam olarak gösteremezdi.

Bu durumda şöyle bir hesap yapıldığında orada 1700’lü yıllarından bu yana Yanık İmam ahfadı yatmaktadır.

 

Burada Şeyh Salih Hoca’nın köyümüz ahalisinden olduğunu varsayarak bir sonuca varmaya çalışacağım.

Acaba yanık İmam, Şeyh Salih Hoca’nın neslinden miydi?

Bunu şu örnekle de pekiştirmek isterim.

 

 1930-40 yıllarında Cumhuriyetin devrimci hükümetleri her kentte ve köylerde park yapılması buyruğunu vermişti. Taksim Parkı bile bildiğiniz gibi o yıllarda yapılmıştı.

Bizim köyde de park yeri olarak burası ayrılmış ve düzenlenmişti.

 

İşte o koşullarda bile köyün önde gelenlerinin ve ihtiyar heyetinin bu mezarlara saygı göstererek dokunmaya kalkmamasını göz önüne aldığımızda böylesi bir ihtimal güçlenmektedir diye düşünüyorum.

 

Şeyh’in türbesinin neden orada olmayıp da mezarlığın içinde olduğunu da düşünmek gerekmektedir. Şu anda yattığı yerdeki en yakım mezarların da Çakmaksızoğlu sülalesine ait olduğunu sanıyorum.

 

Şeyhin mezarının o alana konmamasının nedeni, zaviye binasına bile az gelen yer yerine hemen karşısına yatırılmış olmasının daha anlamlı olacağının düşünülmesinden kaynaklanmış olabilir.

 

Bu arada mezarlık ve Çakmaksızolu sülalesi arasında önemli bir bağın olduğunu sanıyorum ama bunu anlatacak mantığı yerine oturtamıyorum.

 

Bakınız, mezarlığın girişinde Çalukgil ile sınır olan duvarın direkt olarak Kaymegilin evlerinin altına ulaşması en doğal durumdur.

Ancak öyle olmuyor.

Çakmaksızoğullarından Kumbigilin evinin ve bahçesinin bulunduğu alan mezarlığın içine bir yarımada şeklinde giriyor.

Bunun doğal bir durum olduğunu söylemek mümkün mü?

Bence değil.

İşte buna da bir yorum bulmak gerekiyor.

Olasılıklar ne olabilir sizce?

 

1-Mezarlığın olduğu yer ile köyevinin yapıldığı alanı bir bütün olarak düşünüp bu yerleri köy halkına mezarlık ve zaviye yeri olarak Çakmaksızoğlu sülalesi mi bağışladı ya da sattı dersiniz?

 

2-mezarlığın kurulması aşamsında Çakmaksızoğulları bu yerleri köy halkından satın mı aldılar dersiniz?

 

Nasıl düşürseniz düşününüz mantıklı bir açıklama yapma olanağı ne yazık ki bulunmuyor. Mezarlık kurulduktan sonra köy halkının mezarlığın içinden öylesi bir alanı ev ve bahçe için bir aileye bağışlamazdı sanırım.

Peki öyleyse nedir durum?

 

Ben de bilmiyorum ama araştırmaya devam ediyorum.

Haydi üniversite okumuş köylülerim siz de biracık elinizi taşın altına koyunuz ve araştırmalara bir yerden başlayınız.

 

Sağlıcakla kalınız…

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

5 ADET YORUM YAPILDI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
Şerafettin Aydoğdu12 Şubat 2014 / 23:11Cevapla

Merhaba,
Ben Sarıahmetli’liyim. Köyümüz şimdi yol üzerinde. Eskiden yoldan iki kilometre yukarıdaydı. Köydeki camide çok güzel yazılmış bir yazıt vardı. Bu yazıtı merak ettim, yazıtta camiyi Hacı Feyzullahzade elhac İsmail Ağa’nın yaptırdığı yazılı. İsmail Ağa’yı araştırırken sizin yazınızı okudum. İsmail Ağa’nın kim olduğunu merak ediyorum. Köyden biri olmadığını düşünüyorum. Çünkü köyden hiç kimse bu camiyi benim atalarım yaptırmış, demiyor.
Kolay gelsin.1- Hacı Feyzullah Ağazâde Elhâc İsmail Ağa
Mâşâallah
Bu vâlâ câmii kıldı binâ bâğ-ı cinân-âsâ

2- Rızâ-i Hak içun sarf eyleyüb nakdine-i cevdin
Kılub mü’minîni kariyyesinde eyledi ihyâ

3- Recî bir secdegâh-ı Müslimîn oldı bu yerlerde
Nazîrin görmemiş gördüyse nâdir dîde-i dünyâ

4- Hadîs-i min-Nebî’ye oldı mazhar zât-ı ulyâsı
Anın ikbâl ü ömrin ide uzun Hazret-i Mevlâ

5- Yapub mihrâb u minber sakf-ı bâlâyı temâm oldı
Gce gündüz cemaat hayrla yâd itmede hâlâ

6- Bu âsâr-ı cemîle Hak muvaffak eyledi zâtın
Hulûsiyle hezâr âlemde nâmın eyledi ibka (a harfi uzun)

7- Ki yirmi söyledi bünyâdına cevher gibi târih
sene 1275
Hacı İsmâil Ağa Câmiin yabdı ferah-efzâ

    Hüseyin Lütfi Ersoy28 Ocak 2021 / 00:19Cevapla

    Selamün Aleyküm. Ben 5000 Evler Merkez Camii İmamı- Araştırmacıyım. Yardımcı olmak istedim. adı geçen Feyzullahoğlu Hacı İsmail Ağa aynı köydendir. camiinin banisi olup 1882 yılında inşa etmiş ve 1500 kuruş para bağışlayıp vakfetmiştir.

havva yapan11 Eylül 2014 / 12:22Cevapla

farsça Osmanlıca hocalığı için başvurmak istiyorum ist Marmara ilahiyat mezunu farsça dili iranda staj yaptım bu sene mezun oldum ilgilenirseniz sevinirim

Mustafa izzet dingiz31 Temmuz 2019 / 17:28Cevapla

Dedem kızılca virajlı imiş haritalarda görülmüyor istanbul beylerbeyine yerleşmiş simitçi izzet ağa dedemin köyünün yeni adı nedirbilenlerden rica ediyorum şimdiden teşekkür ederim

    Hüseyin Lütfi Ersoy28 Ocak 2021 / 00:22Cevapla

    Mustafa Bey, 5000 Evler Merkez Camii İmamıyım araştırmacıyım ve Karabük Tarihi’nin yazarıyım. Kızılca-Viran Köyü, Aşağı ve Yukarı olmak üzere günümüzde Karabük Merkeze bağlı bir köydür. siz muhtemeln Kızılcaviranı diye aradınız. doğrusu da bu ama günümüzde Kızılcaören’dir.