23 yıl önce Türk siyasi hayatına katılan ve yaklaşık 22 yıldan bu yana iktidarda bulunan AK Partili yılların, Karabük’te bizzat yaşadığımız, tanıklık ettiğimiz olaylarını yazmaya karar verdiğimde, 3-5 bölüm yazıp bitirme düşüncesindeydim. Ancak, o kadar fazla anımız birikmiş ki, 20 bölüme ulaşınca, madem yazımızın başlığı “23 yıl önce, 23 yıl sonra…” son üç bölümü de yazarak başlığa uygun olsun istedim.
Yazı dizimizin ilk bölümlerinde, AK Parti’nin kurulduğu ilk yıllardaki toplumdaki heyecanı, AK Parti’nin kurucusu ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın Karabük’e geldiğinde gördüğü olağanüstü ilgiyi, BRTV’ye yapmış olduğu ziyareti ve bizden Anadolu Basını ile ilgili bir saatten fazla bilgi alışını, iktidarın ilk yıllarında Karabük’ün kangren haline gelmiş sorunlarının bir bir nasıl çözüme ulaştırıldığını, Kardemir’in kurtarılması başta olmak üzere diğer önemli yatırımları anlattık. O yıllardaki heyecana ve ilimize yapılan hizmetlere tanıklık etmiş bir gazeteci olarak anılarımızı yazdık, yapılan dev yatırımları hatırlattık. Son 3 bölümümüzde ise, iktidar partisinin ilimizde eski gücünü ve ilk yıllardakinin aksine toplumsal heyecanını nasıl kaybettiğini bazı örnekler ile yazmaya çalışacağız.
2019 yerel seçimlerine gelindiğinde, daha önce girdiği birçok seçimden büyük zaferler elde eden AK Parti Karabük Merkez, Safranbolu, Yenice, Eskipazar’da ve Yortan beldesinde seçimleri kaybetmiş sadece 1500 dolayında seçmeni bulunan Eflani ile 500 dolayında seçmeni bulunan Ovacık ilçelerimiz olmak üzere ilimizin iki küçük ilçesi ile yetinmek zorunda kalmıştı.
Bir yandan, iktidar partisi ilimizde ciddi olarak kan kaybı yaşarken, bir yandan da Karabük’ün üst düzey bürokrasisi Karabük’te görülmemiş biçimde heyecansız, sorunlar karşısında duyarsız, hizmetten daha çok kimisi emekliliğini bekleyen, kimisi ilk görevi olduğu için deneyimsiz kişilerden oluşmuştu. Özellikle 2019-2023 yılları arasında Karabük’te birçok tuhaf olaya tanıklık ettik. Bunların bazılarını köşemizde yazdık, bir çoğunu BRTV ekranlarında kamuoyuna duyurmaya çalıştık.
Gazetecilik yaşamımız boyunca, ilimizde ilk defa bu dönemde Vali, Emniyet Müdürü baskısını bizzat hissettik. Her yıl 24 Temmuz tarihlerinde, Türk basınından sansürün kaldırılması nedeniyle “Gazeteciler ve Basın Bayramı” kutlanan ülkemizde, sansürcü ve baskıcı bir yönetimi bizzat yaşadık. Vali tarafından 40 yıllık deneyimimiz ile yaptığımız haberler beğenilmemeye, en küçük eleştirilere tahammül edilmemeyi başlandı. Sansürcü ve baskıcı zihniyete boğun eğmediğimiz için hedef haline getirilmeye çalışıldık. Valinin bizzat takındığı bu tavır elbette, yakın çalışma arkadaşları olan Emniyet Müdürü başta olmak üzere diğer bürokratlara da yansıyınca bizim için son derece zor geçen aylar, yıllar oldu. 40 yıldan bu yana canla başla hizmet etmeye çaba harcadığımız kendi ilimizde, her türlü baskıyı hissetmeye başladık.
Kurumsal olarak BRTV’ye yapılan çeşitli baskıların yanı sıra, bizzat kişisel olarak bize de her türlü baskı yapılmaya çalışıldı. Bir gece, evimizin hemen alt tarafındaki polis kontrolünde yaklaşık yarım saat bekletildik. Gecenin ilerleyen saatlerinde dönemin Emniyet Genel Müdürü’nü arayarak kontrol noktasından zor kurtulabildik. Ertesi gün, ilçe Emniyet Müdürü’nün görevden alınması ve ilerleyen günlerde edindiğimiz bilgilerden bize karşı baskının dozajının daha da arttığını öğrendik.
İlimizde öyle olaylar duymaya başladık ki, “bu kadarı da olmaz” denilen cinsindendi. Bunlardan bir örnek vermek gerekirse, eski Haber Müdürümüz Şükrü Gökkaya sosyal medyasında merkeze giden dönemin Valisi Fuat Gürel ile ilgili yazdığı yazı nedeniyle bir akşam evinden apar topar alınarak, Emniyet Müdürlüğü binasına götürüldü ve burada demir parmaklıkların arkasına atıldı. Şükrü Gökkaya aslında Vali Fuat Gürel aleyhinde bir yazı yazmamıştı. Tam tersi, Vali’ye ihbar niteliğinde bir yazı yazmıştı. Yazının konusu neydi? “Rahmetli annenizin cenazesine otobüs ile katılanların, otobüs parası silah ruhsatı alan bir kişiden alınmaya kalkışılmış…” Olay belli, kişiler belli, verilen silah ruhsatının kime verildiği belli, Manisa’ya giden otobüs belliydi aslında. Valinin yapması gereken, “Bu konunun idari soruşturma emrini vermek” olmalıydı. Hatırladığım kadarı ile 2022 yılının Mayıs ayında yaşanan bu olaya biz o akşam müdahil olduk. Haksız, hukuksuz, insafsız yere Emniyette demir parmaklıklar arkasına attıkları Şükrü Gökkaya’yı, 2-3 saat kadar tuttuktan sonra serbest bırakmak zorunda kaldılar. Ertesi gün Cumartesi idi. “Araştırmacı Gazetecilik, demokrasinin güvencesidir” başlıklı bir yazı kaleme aldık ve bunu BRTV’de sesli ve görsel olarak yayınladık. Olayı anlattıktan sonra, olması gerekenin idari bir soruşturma olduğunu, Şükrü Gökkaya’nın bu soruşturmada tanık olarak bilgisine başvurulması gerektiğini belirttik. Pazartesi gün, dediğimiz gibi oldu. Vali Yardımcısı makamına Şükrü’yü davet ederek, bilgisine başvurdu. Evinden apar topar alınıp, emniyette demir parmaklıkların arkasına atılan Şükrü Gökkaya sanıklıktan, tanıklığa terfi etmiş bir daha bu konu ile ilgili ne idari ne de adli mercilerden arayan soran olmamış, konu kapanıp gitmişti. Çünkü, haksız, hukuksuz, tamamen Valinin öfke ile verdiği bir kararın sonucuydu yaşananlar. Ancak, Ankara’dan gelen emir ile Şükrü o gece serbest bırakılmış, yereldekiler yaptıklarının yanlış olduklarını anlamışlardı.
Aradan 2 yıldan fazla zaman geçti. Sahi, o gün Şükrü Gökkaya neden Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından evinden apar topar alınmış ve Emniyet’in nezarethanesine demir parmaklıkların arkasına atılmıştı? Neden aslında belliydi. Kindi, öfkeydi, Valinin annesinin cenaze törenine katılmak için bir otobüse binip gidenlerin 3-5 kuruş vermek yerine sponsor ile gittiklerinin ortaya çıkmış olmasıydı. Bir skandaldı ve rezaletti. Valinin o ana kadar haberi olmamış olsa bile, Şükrü’nün yazısı ile haberdar olduktan sonra, böyle baskıcı, kinci bir yaklaşım yerine daha sonra yapıldığı gibi idari bir soruşturma açılmış olsa, o rezalet yaşanmamış olacaktı.